Yürüyor. Asfaltı henüz atılmış yolda yürümenin ne kadar yumuşak olduğunu hissederek yürüyor. Az ileride asfalt atıcılar, belediye çalışanları işlerine devam ediyorlar. Simsiyah asfaltı bir hamur gibi yoğurduklarını görüyor. Fındık kurutur gibi yaydıklarına, sonra üzüm çiğner gibi çiğnediklerine şahit oluyor. İşçilerin asfaltla doldurdukları çukurlar içindeki iki çukuru daha da derinleştiriyor. Onları kim dolduracak diyor kendi kendine. …

O da neyin nesi? Yatak odasının penceresinden kar yağıyor. Bu cümle normal şartlar altında dışarıda kar yağıyor şeklinde kurulmalıydı. İyi de dışarda kar yağmıyor ki. Yatak odasının penceresinden yağıyor. Öyle de kurulmaz. Yatak odasının penceresinden kar gibi bir şey yağıyor. Mutfak penceresinden yağmıyor ya da çalışma odasının penceresinden. Yatak odasının penceresinden yağıyor.  Yağıyor resmen mübarek. …

Aylardan nisan değildi. Ağaçlar çiçeğe durmamış, rüzgârın dağdan bayırdan getirdiği güzel kokular mahalleyi, sokağı, evleri doldurmamıştı. Mefkûre Hanım yıllar boyunca kızı için emek emek ördüğü dantellere, iğne oyalarına, havlu kenarlarına, kanaviçelere bakıp gözleri dolmuyordu. Nagehan, kendisi için gerçekleşecek olan bu ziyareti, hayatının en önemli ziyaretiymiş gibi hissetmiyordu. Misafirlerinin geliş sebeplerini öğrendiği günden beri Mefkûre Hanım …

Odanın içi kara kaplı kitaplarla doluydu. Böyle başlamayı çok isterdim ama yazık ki öyle değildi. Kara kaplı, cilt cilt, sağdan sola dizilmiş kitaplarla doluydu odanın içi, diyerek devam etmeyi. Hatta işte o cilt cilt kara kaplı kitaplarla dolu odada, rengârenk desenlerle işlenmiş kilimin üzerinde bağdaş kurmuş oturuyordu Kadı Efendi. Elinde tesbihi, önünde rahlesi. Rahlesinde Kur’an. …